28 Eylül 2017 Perşembe

ÇOCUK TAZİYESİ






                 

Kader insanın karşısına bazen zahiren sıkıcı , boğucu ve müteesir eden fakat netice itibari ile hayırlı olan hadiseler çıkarabilir. Bu durumlarda insan hadisenin hayırlı yönünden ziyade onu sıkan tarafına odaklanarak teslimiyet göstermeden isyan edebilir. Bu hadiselerin içerisinde belkide insanı en fazla müteesir edebilecek olan hiç şüphesiz muhabbet beslediği , sevdiği evladını çocuk yaşta kayb etmesidir. 
Peki küçük cennetlikleri kaybeden yürekler nasıl teselli olacak..

Teselli 1 : Kur’ân-ı Hakîm bize cenneti tasvir ederken orada hiç bir eleme yer olmadığını oranın tüm lezzetlere , ve sevdiklerine kavuşulacağını haber vermektedir. Dünyada anne babayı en fazla mesrur eden çocuklarının varlıklarıdır. Bu doğrultuda Kur’ân-ı Kerim den وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ " vildanün muhalledün" diye isimlendirdiği büluğ çağına ulaşmadan vefat etmiş çocukların orada sonsuza dek çocuk olarak anne ve babalarını mesrur edeceklerini öğrenmekteyiz. Öyleyse burada kısa zamanda ayrıldığımız çocuklarımıza orada sonsuza kadar kavuşma imkanı müjdesini vermektedir.

              

Teselli 2 : Hayalen çocuğu ile birlikte zindanda yaşayan bir zatı düşünelim. O bîçâre adam  hem kendi elemini çekiyor, hem çocuğunun istirâhatini te’mîn edemediği için onun zahmetiyle müteellim oluyor. Sonra merhametkâr hâkim, ona bir adam gönderir. Çocuğu alacağını ve güzel bir sarayda besleyeceğini bildirmesiyle babanın isyan etmesi çocuğunu vermek istememesi ne kadar yersiz olduğu herkesçe malumdur. 
Bu dünya hayatı elemler le dolu bir zindan hayatına benzemektedir. Zindan hayatından alınan evlatlarımıza üzülmek yerine mesrur olmak gerekir.

              

Teselli 3 : Cenabı Hak bize emanet olarak verdiği ve geçici olarak bakıcılık vazifesi ile görevlendirdiği evlatlar Halık- rahimin birer sanatı ve kullarıdır. Ebeveynler onların hakiki sahipleri değildir. Onlar hakkında hakiki söz sahibi olan da yüce yaratıcıdır.
Öyleyse onların yaşamları hakkında yaratıcının emirlerine bizim söz söylemeye şekva etmeye hakkımız yoktur. Burada kişi muhabbet duygusunu düzenlemekle mükelleftir.
             
Teselli 4 : Eğer dünya ebedî olsa idi, insan içinde ebedî kalsa idi; ve ayrılık, ebedî olsa idi, elîmâne üzülemenin  bir ma‘nâsı olurdu. Fakat madem dünya bir misafirhânedir. Vefat eden çocuk nereye gitmiş ise, siz de, biz de oraya gideceğiz. İleride hem berzahta, hem cennette görüşülecektir. “el-Hükmü lillâh” demeli. “O verdi, o aldı, اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰي كُلِّ حَالٍ ” deyip sabır ile şükretmeli.

Teselli 5 : Rahmet-i İlâhiyenin latif bir nüktesidir ki cenabı hak insanı eğer bahtiyar ise çocuğuna duyduğu şefkat hissini dünyaya olan ilgisini azaltarak ahirete ve bununla birlikte cenabı hakka çevirir. O kutsi şefkat duygusu büyük bir ibadet halini alır ve o kişiyi manen derinleştirir.
             


26 Eylül 2017 Salı

İman Tazelenmeye Muhtaç mıdır ?




İman Tazelenmeye Muhtaç mıdır ?


Her an değişen dünya ile birlikte insanın bedeni , şahsı  ve içinde yaşadığı alemi değişmekte bu başkalaşma ve değişme hali o kadar hızlı olmaktaki hissedilmemektedir. Aslına bakıldığında defalarca kez başkalaşan her bir insan bir ömrünün seneleri hatta günleri adedince bir fert sayılmaktadır. Yani 60 yıl yaşayan bir insan 60 kişiyi belki 6000 kişiyi temsil etmektedir. İşte bu sayısız değişmeler içerisinde insan her değişimde başka bir aleme girmektedir ve o girdiği alemi ışıklandıracak olan imandır. İmanın tılsımlı anahtarı ise ;
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ" (La ilahe illallah) kelime i kudsiyesidir.


                   

Bununla birlikte insan daima şeytanın telkinleri ve kuruntuları nefisinin arzuları ile mücadele etmektedir. Ekseriyetle imanına zarar vermek için çabalayan ve hilelerle insanı baştan çıkaran bu yapı kalbindeki iman nurunu kapamaktadır. Bu duruma ek olarak küfre girme ihtimali yüksek olan kelimeler ve hareketler yaşam içerisinde çokça bulunması da düşünüldüğünde  insan her vakit hatta her saat tecdidi imanın tazelemeye ihtiyacı vardır.







25 Eylül 2017 Pazartesi

Zıtlıkların Dili

Zıtlıkların Dili
Kesif ve yoğun olan şeylerin yansımalarının netliği aynanın şeffaflığı nispetinde değişmekle birlikte Şeffaf ve nurani olan eşyanın yansıması aynanın kesifliği nispetinde değişkenlik göstermektedir.

Örnek olarak;
 Güneşin ışınlarını havada incelediğimizde zayıf bir parıltı görünmektedir


Suda incelediğimizde ışığı biraz daha net görünmektedir

Birde güneşi daha yoğun bir unsur olan toprak üzerinde incelediğimizde bütün renkleri ile birlikte daha açık bir şekilde hissedildiğini görmekteyiz

Yüce Allah’ın kainata koyduğu bu kanun bize şöyle ders vermektedir. Zıtlıklar sabit olan şeylerin varlıklarına işaret eder. Bu duruma istinaden; kulun  acziyeti ve fakri nispetinde Allah’ın rahmeti ve inayeti ziyadesi ile görülecektir. İnsanın güç yetiştiremediği alanlarda seçim hakkının olmadığı yerlerde ve zamanlarda cenab ı hak açıkça görünecektir.

Bebeklerin ellerinden tutacak onlara bir ömür boyu iktidarları ile elde edemeyecekleri abı hayat gibi bir içeceği sunacak

Kurt gibi gözleri kulakları elleri ayakları olmayan bir varlığı rızkının içinde yaratacak

İbrahim a.s ateşten Yunusu a.s hutun karnından İsmail a.s ı keskin bıçaktan kurtardığı gibi İnsanın ümidinin bitmeye yakın olduğu ızdırari anlarda hızır olacak yardımına koşacak

En yakınlarının fayda  vermediği dünyadaki makamların ve dünya dolusu malların bi kıymeti olmadığı toprağın altına girdiğinde ona arkadaş olacak ve cennet olacak
Kulun acziyeti ve fakriyeti ile secdeye kapanıp yakardığı anlarda ona en yakın olacaktır







15 Ağustos 2017 Salı

KIYAMET' ALAMETLERİ (1)


         




                       
                       
                      
Rivâyette var ki: “
Âhirzamanın eşhâs-ı mühimmesinden olan Süfyânın eli delinecek.” 
(Hakim,Müstedrek 4:520 Aliyyul Muttaki, Kenzul Ummal 11:125)

Süfyan islam literatüründe, ahir zamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına sebep olacak, sahih hadislerle bildirilen  dinsiz ve münafık bir şahıstır.İslam deccali olarak ta nitelendirilmektedir.
                       

Hadisteki "eli delinecek" ifadesi ise, süfyanın  sefâhet ve eğlence  içerisinde  israf edeceğine işareten elinde mal durmaz manasında ata sözü olarak ta kullanılan  "filan adamın eli deliktir" tarzındaki ifade gibi kullanılmıştır.
                        
Hadiste Süfyânın, israfı teşvîk etmekle halk içerisinde şiddetli bir hırs  ve tamahı  uyandırarak, insanların o zayıf damarlarını tutup kendine bağlı kılacağını  israf edenin, ona esîr olacağını haber vermektedir.




14 Ağustos 2017 Pazartesi





KURAN KERİM‘DE 5 VAKİT NAMAZ

İslam dininin direği hükmündeki namazın vakitleri Kuranı Kerim’in  en büyük tefsir edicisi ve açıklayıcısı Hz Muhammed (as) hayatında açıkça görülmektedir. Kuranı Kerim ise konu hakkında bir çok ayetle konuya açıklık getirmektedir.

1.Hud Suresi    
                                                             
وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ      
           “Hem namaz kıl gündüzün taraflarından ikisinde ve gecenin gündüze yakın saatlerinde, çünkü hasenat, seyyiatı giderir, bu, idrâki olanlara bir öğüttür”
Ayeti Kerimeyi Elmalılı Hamdi yazır şöyle ifade etmektedir.
[1]“Ayeti kerimdeki  وَزُلَفًا   ifadesi zülfe'nin çoğuludur  Arapça'da çoğul en az üç sayıdan oluştuğu için bu âyetteki ifadeden anlaşılan sonuç, ikisi gündüzün taraflarında, üçü de gecenin eteklerinde olmak üzere tam bş vakit namaz emredilmiş olduğu açıkça bellidir Gündüz namazlarının kırâetinde cehir (sesli okuma) meselesinde sabah namazı gece namazlarından sayıldığı için    طَرَفَيِ النَّهَار "tarafeyi'n-nehar" dan murat edilen  öğle ve ikindi vakitleri, "zülefen mine'l-leyl"den maksat da akşam, yatsı ve sabah namazları olmak lazımgelir “
Konu ile ilgili her bir ayet daha fazla kesinlik kazandırmakta ve her bir ayet birbirini destekler niteliktedir.

2..Taha Suresi
              “Ey Muhammed! Onların dediklerine sabret. Güneşin  önce ve batmasından sonra Rabbini tesbih et (namaz kıl) geceleyin ve gündüzün yanlarında da tesbih et (namaz kıl)." (Taha, 130)

3.Rum Suresi
“O halde akşama girdiğiniz zaman da, sabaha girdiğiniz zaman da tesbih Allah'ındır. (daima O, tesbih edilir).” (Rum suresi 17)

4.İsra Suresi
“Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.” (isra suresi 78)

Görüldüğü üzere müfessirlerimizin ve müçtehit imamların de ayet i kerime  ile ilgili görüşleri bu yönde birleşmektedir . Bin dört yüz yıl boyunca da bu konuda herhangi bir şek ve şüphe gerçekleşmemiştir. Ahir zamanda ise insanların zihinlerini bulandırmak adına bu tarz fikirler öne sürülmektedir.

 

Konu ya birde hikmet yönü ile baktığımızda ;
Her bir namazın vaktinin, gün içerisin de mühim bir inkılâp başı ve değişimin habercisi ve büyük ilahi tasarrufun göstergesi olduğu  ve o tasarruf içinde bütün varlıkları ilgilendiren ihsanların bulunduğu, Kadîr-i Zülcelâle o vakitlerde daha ziyade tesbih ,tazim edilmesi gerekliliği ortadadır. Bu değişim vakit leri sabah öğle ikindi akşam ve yatsı olarak belirginleşmektedir.










[1] Elmalılı Hamdi Yazır Kuran ı Kerim Tefsiri (Hud suresi 114)

6 Ağustos 2017 Pazar

Bediüzzaman Hayatından Kesitler 1 Medrese Yılları






       
                  

Medrese Yılları

´9 yaşında ilk tahsilini abisi Molla Abdullah’dan aldı.
´Anadolonun önemli medreselerinde kısa süreli eğitimler aldı.
´Medreselerde kuvvetli hafızası keskin zekası ve cesaretli davranışları ile dikkat çekiyordu.
´3 ay gibi şaşılacak bir sürede o dönem Osmanlı ulemasının takip ettiği bütün eserlerin tamamını ezber seviyesinde tahsil etti
     'Cemü'l-Cevami’nin tamamını (25 cilt 30000 bin hadis), bir haftada ezberine aldı
´Bu yıllarda sarf, nahiv mantık gibi alet ilimleri ile birlikte tefsir ilmi kelam ve emsali ilimlere dair doksan cilt kitabı ezber etti. Her gün üç saat meşgul olmakla ezberindeki kitapları üç ayda ancak bitirebiliyordu
´Molla Abdullah  'Zeka ile hıfzın ifrat derecede bir kimsede tecemmuu (toplanması) nadirdir. Diyerek zamanın eşsizi manasında « Bedizzaman »   lakabını verdi.

´Hasan paşanın daveti üzerine Van a giden bediüzzaman, paşanın konağında matematik jeoloji, fizik, kimya,astronomi, tarih, coğrafya, felsefe gibi ilimleri kendi gayretleri ile kısa sürede tahsil etti

28 Temmuz 2017 Cuma

Deve Sidiği Meselesi…

                               

Deve Sidiği Meselesi…

“Hazreti Enes anlatıyor: Ukl veya Ureyne kabilesi halkından sekiz kişilik bir grup Medine’ye gelip Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e biat ederek Müslüman oldular. Bir müddet sonra Medine’nin havası onlara dokundu ve hasta oldular. Şikâyetleri üzerine Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), çobanlarıyla birlikte Medine’nin dışına çıkıp, develerin sütlerinden ve sidiklerinden içmelerini öğütledi. Adamlar bir müddet develerin süt ve sidiklerinden içtiler ve sağlıklarına kavuştular. Derken, çobanları öldürüp develeri önlerine katıp götürdüler. Olaydan haberdar olan Hz.Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) birkaç adam peşlerine taktı ve nihayet onları bir yerde yakalayıp getirdiler. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara hakkettikleri ağır bir cezayı tatbik etti. Ellerini, ayaklarını kesti, gözlerine mil çekti ve güneşin altında ölüme terk etti…”(Buharî, Vudu, 66; Tıp,5- 6; Diyat, 22; Müslim, Kasame, 9-11; Ahmed b. Hanbel III/107,163; Ebu Davud, Hudud,3; Tirmizi, Taharet, 55, Nesaî, Tahrimu’d-dem, 8-9)

Deve hayvanı Kuran da ismi gecen mucizevi hayvanlardandır. Bu yönü ile şifa veren özelliklere sahip olması cenabı hakkın kudretine münafi değildir.
Peygamberimiz (sav) hadis i şerifte sadece deve sidiğin den  değil sütünden de istifade etmelerini işaret ediyorlar. Bu da olayın insaf düsturu ile bakılmadığını göstermektedir.
 Peygamberimiz (sav) bu tavsiyeyi umuma değil sadece bu kişilere özel yapmış olması  onların rahatsızlığı için özel bir tavsiye olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla her hastalık için yapılmış bir tavsiye değildir.
 Ayrıca deve idrarı ağır necaset değil, hafif necaset hükmündedir.

Hadiseyi birde tıp muvacehesi ile değerlendirdiğimizde bugün bir çok hastalığın tedavisinde Akrep yılan vs. hayvanların zehirleri bazı kertenkelenin tükürüğü bazı hayvanların kemikleri  zarar verici özellikleri kaldırılarak özel karışımlarla hastalıkların tedavisinde kullanıldığını görmekteyiz bunlardan birinin deve sidiği olması akıldan uzak değildir işin uzmanları tarafından tetkik edilmesi gerekmektedir.

Hadis Usulüne dair...
Bu soru ve benzeri hadislerin gerçekliğine dair  sorulan sorularla alakalı olarak hadis usulüne dair bazı ölçüler söylenmesi gerekmektedir;
Hadis i şeriflerin sadece basit çerçevelerle, akli bazı basit mukayeselerle tartışma konusu haline getirilmemesi,
Uzmanlar dan oluşan avama kapalı ilmi bir mecliste konuşulması ,
Zamanın ve zihinlerin uygun olması. İmana dair mühim problemlerin yaşandığı insanların Allah’ı, peygamberi ve benzeri bir çok itikadi meseleyi inkar ettiği bir zaman ve zeminde gündem haline getirilmemesi,
İnsaf düsturu içerisinde konuşulması. İlmi meclisteki bireylerin , hakikati ortaya çıkarmaya çalışmak için çabalama niyeti taşıması. Gerektiğinde hakikat karşı tarafta ortaya çıktığında dahi inatla itiraz edilmemesi,
Hadislerin izahında esas ölçü akıl değildir. Kuran Kerime uygunlukla birlikte hadis i nakil eden, rivayet eden silsilenin sıhhati ve bununla birlikte müteşabih yani efendimiz (as)’ın bazı hakikatleri benzetme ve misaller suretinde anlatması durumu halinde hadislerin şerhlerinin okunması,
Aralarında hükmetmesi için, Allah’a  ve Resulüne davet edildikleri vakit, müminlerin söyledikleri tek söz; “Baş üstüne; işittik ve itâat ettik.” demek olmuştur. İşte kurtuluşa erenler bunlardır.”(Nur,51)
Hadis gibi İslamiyet için önemli önemlilik arz eden bir kaynağı doğru aktarılmasına ve doğru anlaşılmasına vesile olacaktır.

Ayet i Kerime de “Aralarında hükmetmesi için, Allah’a  ve Resulüne davet edildikleri vakit, müminlerin söyledikleri tek söz; “Baş üstüne; işittik ve itâat ettik.” demek olmuştur. İşte kurtuluşa erenler bunlardır.”(Nur,51) buyurulduğu üzere hususen sahih kaynaklı hadisler Allah ve Resulünün hükümleri olması münasebetiyle işitildiklerinde iman edilmeli daha sonra hikmetleri araştırılmalıdır. Yoksa yine aynı surede cenabı hakkın “"Bunların kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa imanda şüpheye mi düştüler? Yahut Allah’ın ve peygamberinin onlara haksızlık yapacağından mı endişe ediyorlar? Doğrusu, onlar zâlimlerin tâ kendileridir." (Nur,50) tehdidine mazhar olunabilir.

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Hedeflerimize Nasıl Ulaşırız...


                                     

  Hedeflerimize Nasıl Ulaşırız...

“Esbabın içtimaı, müsebbebin icadına bir duadır.”[1]

Hepimizin hayallerini süsleyen hedefleri var. Hedeflerimize sağlam adımlarla gitmenin ve ona ulaşmanın en etkili yolu ulaşmak istediğimiz hedefi oluşturan unsurları belirleyip bunların teminini sağlamaktır. Ne kadar çok sebep elde edersek hedeflerimize o kadar sağlam adımlar atmış olacağız.

Mesela bir çekirdeğin filizlenip ağaç olabilmesi için gerekli temel şartlar; toprak, ısı ve su ile muhatap olabilmesidir. Bu sebepler bir araya geldiklerinde kabiliyetlerinin hal dili ile o ağacın vücuda gelebilmesi için dua etmektedirler.
Meseleyi birde insan muvacehesi ile düşündüğümüzde; Hayatı için önemli bir sınava çalışmakta olan bir öğrenci başarılı olabilmesi için gerekli sebepleri temel olarak;
·        Çalışma faktörü
·        Çevre faktörü
·        Doğru zaman kullanımı
·        Sağlık faktörü
·        Materyaller 

aşağıdaki başlıklar halinde toplayabiliriz. Genelde bu noktada yapılan temel hata elde etmeye çalıştığımız hedeflerimizin direk ilişkili olduğu sebeplere odaklanıp diğer sebeplerden faydalanmamaktır. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi sınavı kazanmanın en temel sebebi ders olarak görüldüğü için sadece bunu elde etmeye çalışılmakta başarılı kılacak diğer faktörlerin olumlu tesirlerinden faydalanmamış olmaktadır. Mesela sınavı kazanmakta çevre faktörü önemli bir yer edinmektedir.
·        Çalışmayı seven bir arkadaş ile birlikte olmak zihni her zaman canlı tutacak ve yoğunlaşmayı artırarak ilgisiz şeylerle olan meşguliyeti azaltacaktır.
·        Ders çalışma mekanını etüt merkezleri veya kütüphaneler olarak belirlemek ders çalışma kalitesini artıracak ve odaklanmanızı artıracaktır.
·        Her gün bulunduğunuz odanızın duvarında hedefinizi hatırlatacak bir simge bilinç altınızda ve duygularınızda olumlu bir tesir uyandıracaktır

Öğrenci bu sebeplerden ne kadar çok elde edebilirse sınavı kazanabilme yeterliliği artacaktır.
Bize başarıyı getirecek sebepleri iyi belirleyip bunları elde etmeye çalışılmalıdır. Sebeplerin çokluğu başarıyı artıracaktır. “Başarılı olmayı arzulayan insana ellerini uzatmış yardım etmeyi bekleyen yüzlerce sebep varken çoğu zaman bunları fark etmeden başarılı olamamış sayısız insan olduğu görülmektedir.”

“İşte, o zamanda zihinler, kalpler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle Yerler ve Gökler Rabbinin marziyâtını anlamaya müteveccih olduğundan, içtimaiyât-ı beşeriyenin sohbetleri, muhavereleri, vukuatları, ahvalleri ona bakıyordu. Ona göre cereyan ettiğinden, her kimin güzelce bir istidadı bulunsa, onun kalbi ve fıtratı, şuursuz olarak herşeyden bir ders-i marifet alır, o zamanda cereyan eden ahval ve vukuat ve muhaverattan taallüm ediyordu. Güya herbir şey ona bir muallim hükmüne geçip, onun fıtrat ve istidadına, içtihada bir istidad-ı ihzarî telkin ediyordu. Hattâ o derece şu fıtrî ders tenvir ediyordu ki, yakîn idi ki kisbsiz içtihada kabiliyeti ola, ateşsiz nurlana... İşte, şu tarzda fıtrî bir ders alan bir müstaid, içtihada çalışmaya başladığı vakit, kibrit hükmüne geçen istidadı, nûrun alâ nûrsırrına mazhar olur, çabuk ve az zamanda müçtehit olurdu.”[2]
İstidatları uyandıracak sebeplerin çokluğu daha dört yaşında kuranı hıfz edip alimlerle ilmi münazaralarda bulunan Süfyan ibni Uyeyne’ (r.a) leri meyve vermektedir.






[1] Mektubat 128
[2] Sözler 166